Fantastik eserlerin çevirisi |
Dr. Şirin OKYAYUZ*/Volkan DALKILIÇ**
ÖZET ABSTRACT
1. GİRİŞ: FANTASTİK EDEBİYAT VE UNUTULMUŞ DİYARLAR "Ne olurdu eğer…" sorusu tüm kurgunun kalbinde yatar, ancak fantastik kurgunun günlük yaşamdan beklenenleri bir kenara bırakma eğilimi, okuyucuları yeni olasılıklar keşfetmeye itmektedir. Fantastik kurgunun birer sonucu olan oyunlar ise mükemmel sosyal etkileşim araçları sağlayarak, gerek masa başında, gerekse bilgisayar karşısında tutkunlarını hayal sınırlarına zorlamaya, kendi kaynaklarını yaratmaya, hikaye anlatım becerilerini geliştirmeye sevk eder ve eğlendirir (Cunningham 2002:i-iii). Bu tür eserlerin yazıldığı ve çevrildiği tüm dillerde hayran kitleleri oluşmuştur. Bu hayranlar yoğun bir şekilde birbirleriyle iletişim halinde olup son gelişmeleri, son çıkan kitapları ve bunlardan türetilen masaüstü ve bilgisayar oyunlarını takip etmektedirler. (Buna ilkemizden örnek verecek olursak Hacettepe Üniversitesi, ODTÜ ve İTÜ'de kurulan Bilim Kurgu ve Fantezi Toplulukları ve çalışmada adı geçen yayınevleri, internet siteleri sayılabilir.) Fantastik eserlerin bir de son yıllarda farklı odaklanmaları olan türlerinden, akımlarından söz edilebilir. Ankira Yayınevinin Türkçe'ye çevirttiği Ravenloft eserleri (örn: Knight of the Black Rose, Spectre of the Black Rose, Vampire of the Mists, v.b) ve çalışmamızda örnekleyeceğimiz Phoenix Yayınevinin Türkçe'ye çevirttiği Unutulmuş Diyarlar eserleri bunlardan sadece ikisidir. Unutulmuş Diyarlar yaklaşık otuz yıl önce Ed Greenwood adlı bir yazar tarafından yaratılmış fantastik bir dünyadır. Yaratıldığı günden beri hakkında yüzden fazla roman yazılan (örneğin, Elaine Cunningham'ın Starlight and Shadows üçlemesi ve Songs and Swords serisi, R.A Salvatore'nin The Dark Elf Trilogy, Troy Denning'in Return of the Archwizards üçlemesi) ve bundan da fazla oyun üretilen bir fantastik olgu olarak açıklayabiliriz Unutulmuş Diyarları. Greenwood'un kendi ifadesiyle Unutulmuş Diyarlar adeta Zindanlar ve Ejderhalar (Dungeons and Dragons) oyununun "evi" haline gelmiştir (2002:önsöz). Dünya çapında bu eserlere ve oyunlara gösterilen yoğun ilgi Türkiye'ye de yansımıştır ve bir çok İngilizce eser Türkçe'ye çevrilmiştir ve çevrilmektedir (örneğin Elaine Cunningham'ın Counselors and Kings üçlemesi-Phoenix Yayınevi, Ed Greenwood'un Elminster dizisi - Phoenix Yayınevi, ve R.A Salvatore'nin The Dark Elf Trilogy - Arka Bahçe Yayınevi).
Ülkemizde, bu alanda emek verenlerin etkisinde, iki farklı eğilimden söz edebiliriz. İlk eğilime göre: fantastik eserlerde aktarılan, çizilen dünya tamamen farklı, özgün bir dünyadır, özü korunmalı ve eserin aslına sadık kalarak çeviri yapılmalıdır. Bu çeviri kuramcılarının "sadık" çeviri diye adlandırdıkları eğilime benzemektedir (sadık çeviri kavramı için bkz Munday 2001:19-22). İkinci eğilimde olanlara göre bu eserlerin özgünlüğü tartışılamaz ama, yine de eserlerde yaratılan dünya için bir söylem oluşturularak daha zevkle okunacak eserler verilirken, bir yandan da edebiyatımız zenginleştirilmelidir. Bu düşüncede olanlar ise erek odaklı çeviri diye adlandırılan genel yaklaşıma yakın fikirler benimsemektedirler (erek odaklı çeviri kavramı için bkz Hermans 1999:75-77). Bu düşünceyi daha da ileri götürenlere göre ise, özgün eser (kaynak eser) ile çevirisi (erek eser), arasında bir denge kurulmalıdır. Bu uğraş bir çok etkenle şekillenmeli ve bir çok eksende seyretmelidir. Bu da Çoğuldizge Kuramı çerçevesinde öne sürülen fikirlere koşut bir yaklaşımdır (çoğuldizge kuramı için bkz. Toury 1995:167-175). Fantastik eserler ülkemizde geçmiş yıllarda şimdiki kadar yoğun basılmadığı için, çevirmen daha önceki örneklerden çok kısıtlı olarak yararlanabilmektedir. Diğer yandan ülkemizde fantastik kültür, çoğunlukla son yıllarda moda olan İngilizce oyunları sayesinde özellikle belli bir kitlenin (daha çok gençlerin), yakından bildiği ve tanıdığı ve benimsediği bir olgudur. Çevirmen böyle bir durumda var olmayan bir söylemi (fantastik eser dili), var olan bir kültüre (fantastik eserlerin temelini oluşturan İngilizce oyun v.b) göre yaratmaya çalışacaktır. Oyunları oynayanlar kendi aralarında belirli isimlere karşılık bulmadan İngilizce'lerini kullanarak anlaşabilmektedir (örneğin "archwizard bir fireball attı"). Bu bağlamda, çevirmenin hangi yaklaşımı benimseyeceğini bilmesi için, eserin çevirisine başlamadan okuyucuların beklentilerini saptamaya çalışması gerekecektir. Gerek internetten (bkz: http//boards.gamers.com/messages/overview.asp?name=sohbet), gerekse bu tür eserleri basan yayınevleri (bkz: www.ankira.com, Arkabahçe, Phoenix, İthaki Yayınları, YKY v.b.), alana gönül vermiş kişiler (www.lostlibrary.org - www.kayipdunya.com) ve bu kişilerin oluşturdukları dernek (örn: Hacettepe, ODTÜ ve İTÜ Bilim Kurgu ve Fantezi dernekleri) ve kuruluşlardan/toplantılardan (örn: METUCON), ve çevirmenlerden edinilen bilgiler ışığında okuyucuların bir takım beklentileri şu şekilde sıralanabilir: eserin kolay okunması, değişik fakat anlaşılabilir bir dünya kurgulanması, yaratıcı bir eser sunulması, var olan söylemin ve eğilimlerin devam ettirilmesi v.b. Bu bilgiler ışığında varılabilecek sonuç kısaca şu şekilde özetlenebilir: çevirmenin özgün esere sadık kalarak, esere Türkçe yeniden yazarcasına yaklaşmalıdır.
Çevirmenin deneyim sahibi veya eğitimli olması ve fantastik kültürü, özellikle de bu yeni odaklanmalarını çok iyi bilmesi gerekecektir. Ya da en azından bu söyleme ve edebi türe aşina olan çevirmenin bu kitaplara özgü art alan bilgisini nereden, nasıl araştıracağını bilmesi gerekmektedir. Çevirmen eğer fantastik edebiyatın son örneklerine ve güncel söylemine ancak belirli bir ölçüde aşinaysa kendisine araştırmasında yardımcı olacak birini bulması gerekecektir. Ülkemizdeki yayınevlerinin çeviriler için ayırdıkları süreler ve benzeri etmenler düşünüldüğünde her halükarda fantastik eser çevirilerini bir ekip olarak yapmanın daha verimli olabileceği savunulabilir. Bu uğraşın tek kişi tarafından üstlenilmesi hem zor, hem de verimsiz olacaktır. Çeviri ekibinin kimlerden oluşacağı ise metnin değinilen özelliklerinde gizlidir. Ekibin ilk elemanı art alan bilgisini sağlayacak araştırmacı olmalıdır. Bu kişi kim olabilir? Bu şahsın fantastik eserleri ve bu eserlerin tabanını oluşturan geçmiş örnekleri (fantastik literatürü) ve masaüstü ve bilgisayar oyunlarını yakından tanıması ve fantastik eserlere özgü o dünyalardaki "anlamlamaları" iyi bilmesi gerekecektir. Türkiye koşullarında bunun bir profesyonelden çok bu alana gönül vermiş bir kişi olması olasıdır. Böyle bir kişi internet sitelerinden, fantastik edebiyat ile ilgili dernek ve kuruluşlardan aranabilir. İkinci eleman ise çevirmendir. Çevirmenin çeviri alanında eğitim almış olması veya en azından deneyimli olması bir zorunluluktur. Ancak bunlar kesinlikle yeterli olmayıp bu şahısın, kullanılacak söyleme uyum sağlayabilmesi, bu araştırma ve karar evrelerine zaman harcayacak kadar profesyonel olması ve eseri kendi elinden çıkacak bir yapıttan daha çok ekibin fikirleri ışığında oluşacak bir ürün olarak görebilmesi çok önemlidir. Ekibin üçüncü elemanı ise söz edilen bu söylemi bilen ya da en azından aşina olan, Türkiye'de son zamanda basılmış benzer türdeki eserleri okuyan ve bu tür edebiyatı hem Türkçe'sinden hem de yabancı dilden okuyabilecek kadar yetkin olan bir editör/danışmandır. Bu nitelikteki şahıslardan bir çoğu zaten bu edebi türün çevirilerini yaptıran yayınevlerinde çalışmaktadır. Bu kişinin görevi ilk elemanın araştırması ile ortaya konulacak verileri bir bütün içinde değerlendirmek, uzun vadeli kararlar vermek ve hem eserlerin özelliklerini, hem de okuyucuların beklentilerini aynı anda düşünebilmektir. Bu kitaplar satışa sunulduğunda alacak olan kitle fantastik edebiyata gönül vermiş ve bu türe aşina olan kişiler olabileceği gibi, kitabın kapağını beğenip de alacak, ya da değişik bir şeyler okumak için bu kitabı seçecek kişiler de okuyucu kitlesini oluşturabilmektedir. Çevirmen okuyucunun fantastik kültür bilgisini küçümsememeli, diğer yandan okuyucunun bu türe aşinalığını gözünde büyütmemelidir. Seçimler bu bilgiler ışığında yapılmalıdır. Çevirmen bu çerçevede metni bir bütün olarak anlaşılır kılmanın ötesinde, metin içindeki kavram ve sözcükleri de özenle seçmeli, metne ayrı ayrı kısımlar (örneğin terminoloji) ve bir bütün (örneğin söylemi) olarak aynı anda yaklaşabilmelidir. Yapacağı seçimlerin ülkemizde son yıllarda belirgin bir ilgi toplayabilmiş bir edebi türe ilişkin olduğu düşünülürse, uzun vadeli seçimler yapmalı, bunları tutarlılık içinde yansıtmalı ve kullanmalıdır.
İlk başlıkta söz dizimi ve yapı bilgisi sorunları ele alınabilir. Bu konu altında bir çok alt başlıktan söz etmek mümkündür ve bunların da bir kaçı genel edebi çeviri sorunları ile örtüşecektir. Ancak bu türe özgü sorunlardan söz etmenin daha verimli olacağını düşünerek, bu başlık altında söz edilebilecek bir çok sorundan yalnızca biri olan, eylem öbeklerinden oluşan ad öbekleri (ya da tam tersi, ad öbeklerinden oluşacak eylem öbekleri) örneklenebilir. Unutulmuş Diyarlarda belli başlı sekiz büyü okulu, "büyücü türü" belirtilmektedir. Belirli okullardan gelen büyücülere özgü büyüler bulunmaktadır. Örneğin "diviner" adıyla anılan "kahinler", "divination"-"kehanet büyüleri" yapmaktadırlar. "Diviner" sözcüğünden türetilen "divination" (ya da tam tersi) örneğinden de anlaşılacağı gibi İngilizce'nin yapısı gereği kimi ad öbeklerinden eylem öbekleri (ya da tam tersi) türetilebilmekte, ama iki dilin farklı yapıları düşünüldüğünde bu Türkçe'de zaman zaman mümkün olmamaktadır. Unutulmuş Diyarlar eserlerinde büyücüler genelde mensubu oldukları okulların ve sahip oldukları yeteneklerin kapsamında büyüler yapabildiklerinden, bu okulları bilen ve tanıyan okuyucu, bir büyücünün okulu belirtildiğinde hangi büyüleri yapabildiğini genel hatlarıyla tahmin edebilmektedir, ya da yapılan büyüden büyücünün hangi okuldan olduğu söylenebilmektedir. Bu da çeviride bir şekilde yansıtılmalıdır. Ancak, örneğin "conjuration" okulundan büyücülerin yaptıkları büyülerin eylemi "to conjure up" olarak geçmektedir. "Conjure" sözcüğünün aslen "ika, ifa," geniş anlamıyla "yapma, etme" gibi karşılıkları vardır. Ama "conjure up" için "ifa etmek, ika etmek" gibi karşılıkların kullanılamayacağı, en azından anlaşılmaz olacağı düşünülebilir. Aynı şekilde "illusionist" okulundan gelen büyücülerin yaptıkları büyüleri tasvir etmek için kullanılan, fantastik bağlamda "göz bağı" anlamına gelen "illusion" için "bir göz bağı yaratmak ya da yapmak" gibi bir karşılıkta da aynı sorunlar ortaya çıkacaktır. Çevirmen bu bilgileri gözetmeksizin değişik okullardan büyücülerin eylemlerine "yaratmak" ya da "yapmak" gibi genel açıklamalar getirirse de bu sefer büyücülerin okullarının ve büyülerinin arasındaki farkı göz ardı etmiş olacaktır. İkinci başlıktaki sorun terimlerdir. Terimleri herhangi uzmanlık gerektiren bir alana özgü olan ve ancak bu alana aşina insanların bilebilecekleri sözcükler olarak tanımlayabiliriz (çeviride terminoloji sorunu için bkz. Erten 1996:53). Terimler bu eserlere özgü on dört alt-başlıkta toplanabilmektedir: yaratıklar (örn: mindflayer, beholder) ve varlıklar (örn: water elemental, golem), toplumsal (örn: Lord Mayor) ve hitapsal (örn: jordain) unvanlar, sihirler (örn: fire permutation spell, beckoning spell), sihirli aletler (örn: spell scroll) silahlar (örn: halberd, poinard) ve savaş teçhizatı (örn: teeter boards), doğal afetler ve yerler (örn: Evermeet, Netheril, hailstorm) ve coğrafya (örn: Elemental Plane of Fire, Water), giysiler (örn: robe of invisibility) ve süsler (örn: jordain emblem, wizards' amulet), barınak (örn: floating tower) ve yapılar (örn: houses of coral), yiyecek (örn: rothe) ve içecekler (örn:Haerlu wine, firewine), ulaşım araçları (örn: skyships), din (örn: Temple of Azuth), deyim (örn: Dragon at the gate, May Mystra smile upon thee) ve davranışlar (örn: warding off evil), sosyal (örn: Jordain College, Council of Elders) ve ticari (örn: skie coins, falcon) kültür. Bu başlıklar altında her eserde geçen bir çok örnek verilebileceği gibi, her bir yazarın yalnızca belirli bir kitabında ya da dizisinde geçen, tek seferlik örnekler vermek de mümkündür. Bu çevirmen açısından zorlayıcı olup, ekip çalışmasında sözü geçen alan bilgisine sahip elemanın önemini vurgular. Üçüncü başlıkta söylemden söz edilebilir. Çeviride kullanılacak olan Türkçe büyük önem taşımaktadır. Dilimiz gerek Latin kökenli, gerek Germen kökenli sözcüklerin ödünç alınması ile ve diğer yandan Arapça'dan ve Farsça'dan alınan sözcüklerin benimsenmesi ile belirli durumlarda örtüşecek, aynı kavram için kullanılabilecek bir kaç seçenek sunmaktadır. Aynı kavramı ya Türkçe olarak, ya da Arapça'dan, Farsça'dan veya İngilizce'den ödünç alındığı şekliyle ifade etmek söz konusu olabilmektedir. Bu durumda çevirmenin eserde dil bütünlüğüne dikkat etmesi gerekecektir. Bir satırda İngilizce'den ödünç alınan bir ifadenin ardından bir sonraki satırda aynı sözcük veya benzer bir olguyu anlatan bir diğer sözcüğün Türkçe'si'nin kullanılması okuyucu açısından zorlayıcı olabilecektir. Gerçi Türkçe'nin bu özelliği bu kitapların diline yatkın olan geniş bir dil bütüncesi sunmaktadır. Örneğin Farsça ve Arapça'dan dilimize geçen, hala kullanılan ve anlaşılan sözcüklerle eserlerde geçmiş zamanların "havası", "sihir dilinin" yansıması verilebilmektedir. Örneğin "büyücüler başı" yerine "Sihirşah" kullanılması, "deli büyücü" yerine "meczup büyücü" denilmesi, çok güçlü sihirlerle varlıkları çaresiz bırakan, tutsak eden bir aygıt olan "bağlayıcı zincir" yerine "derdest zinciri" ifadesi, günümüzden uzak, anlayabildiğimiz, ama bir parçası olmadığımız dünyaları çağrıştırır. Ancak sözcük seçimlerini yaparken metni anlaşılmaz hale getirmekten de çekinilmelidir. Bu, aslında çeviri kuramındaki tarihsel ve zamansal uzaklık konusunda seçimleri iyi yapmayı kapsayacaktır (tarihsel ve zamansal uzaklık kavramları için bkz. Altay 1995: 21-22). Çevirmenin bir de bu eserleri oluşturan "dünya" hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir. Bu bağlamda şu gibi sorular sorulabilir: söz konusu olan fantastik dünyanın "hiyerarşisi" nedir? Kabul edilen kuralları ve gerçeği nedir? Bunların altında yatan nedenler nelerdir? Bu bağlamda gerek Unutulmuş Diyarlar eserlerinin, gerekse tüm fantastik edebiyatın ve hatta gelecekte karşılaşılabileceği düşünülen verilerin bile göz önünde bulundurulması gerekecektir. Örneğin "sprite" sözcüğünü sözlükteki ilk karşılığı olan "cin" ile karşılayan çevirmen, dizinin bir sonraki kitabında "sprite" adıyla anılan yaratıktan faklı özellikler sergileyen "genie" karşısına çıktığında bunun eşdeğeri Türkçe'de "cin" olduğundan ve bunu daha önce başka bir yaratığı betimlemek için kullandığından, bir karşılık bulmakta zorluk çekecektir. Bir sözcüğe veya kavrama karşılık bulurken gelişigüzel seçimlerin değil, düşünülmüş ve tartılmış seçeneklerin kullanılması gerekir. Beşinci başlık altında çevirmenin bir de halihazırda satışa sunulmuş eserlerde geçen ve kabul görmüş karşılıklarla kısıtlandığına değinilebilir. Kesin kabul görmüş karşılıklar söz konusu olmasa bile, kısmen yerleşmiş olan çeviriler de bulunmaktadır. Buna fantastik edebiyatta söz edilen bir ırkın ismi olan "elf" sözcüğünün aynen kullanılmasını, yine bir ırk ismi olan "dwarf" için kimi eserde "dwarf" (bkz: The Dark Elf Trilogy eserlerinin çevirileri Kara Elf Üçlemesi-Arka Bahçe Yayınevi, ve Hobbit eserinin çizgi roman versiyonunun çevirilerinde- Ithaki Yayınevi), kimi eserde ise "cüce" karşılığının bulunması örnek verilebilir (bkz Tolkien- The Lord of the Rings (1968) eserlerinin çevirileri -Yüzüklerin Efendisi Metis Yayınları 2001). Çevirmenin bir başka sorunu ise, daha önce de değinilen okuyucu kitlesi göz önünde bulundurulduğunda, eserin hem bir çeviri olması ve hem de kolay okunabilirlik açısından erek dildeki ifadelerin kullanılması gerektiğidir. Ancak bu eserlerin ve oyunların hayranları kendi aralarında genel olarak terimlerin İngilizce'lerini kullanmaya alışmışlardır ve Türkçe karşılıklar bulunması gerektiği her ne kadar tartışılsa da ve belirli okuyucular tarafından kabul edilse de, bunun nasıl yapılacağı, nasıl yapılması gerektiği belirlenmemiştir. Türetilecek karşılıkların ise kabul görüp görmeyeceği belli değildir. Beklentileri çok olan bir okuyucu kitlesi karşısında çevirmenin bir yandan çevirideki sorunları en aza indirgerken bir yandan da aslında kimi okur için bir oyundan türetilmiş, (yani bir anlamda özgün olmayan), bir kaynağa sadık kalması gerekmektedir. Çevirmenin en önemli sorunu ise tek bir çeviri yöntemi ile metne yaklaşamaması ve çeviri yöntemlerinin, nerede hangi yöntemi kullanacağı, "kaynaktan uzaklaşımları" nereye kadar göze alacağı veya almayacağı gibi seçimlere bağlı olarak belirleneceğidir. Örneğin, yaratık isimlerini bir tutarlılık içinde çevirmek istemek yeterli olmayacaktır, bunları Türkçe yazarak, Türkçe anlatarak, tamamen farklı birer isim vererek, kaynaktaki yazımıyla aynen bırakarak vermek gibi seçimler söz konusudur. Örneğin, içinde Türk alfabesinde bulunan harflerin geçtiği ve Türkçe kolaylıkla telâffuz edilebilen bir yaratık ismini aynen bırakırken bir sonraki yaratık isminde Türk alfabesinde bulunmayan harflerin geçebileceğini, veya Türkçe telâffuzun zor olabileceğini düşünmelidir. Buna örnek olarak "stirge" diye anılan yaratığın isminin çeviride yarattığı zorluğu verebiliriz. "Stirge" adı, "störc" olarak telâffuz edilmektedir, Çevirmenin bunu aynen İngilizce yazıldığı gibi okunsun diye İngilizce olarak bıraktığını varsayarsak, bir sonraki yaratık olan "wemic" de sorun çıkmaktadır. Zira "w" harfi Türk alfabesinde yer almamaktadır. "W" harfini Türk okuyucunun bir şekilde aşina olduğunu varsayarsak, bu sefer de bir sonraki yaratık isminde, örneğin "rothe"de ("rothay" diye okunmaktadır) "th" sesinden dolayı zorluk çıkmaktadır. Çevirmenin bu isimleri aynen bıraktığını varsayarsak karşısına "genie" çıktığında bırakması mı gerekecektir, yoksa "cin" mi diyecektir, ya da "dwarf" aynen kalacak mıdır yoksa "cüce" mi olacaktır. O zaman bazı yaratık isimleri Türkçe bir anlam ifade ederken, çağrışımları varken, bazıları için bu geçerli olmayacaktır. Kısacası çevirmen seçimleri yaparken bir çok etmeni değerlendirmelidir. Bu bağlamda çevirmenin seçeneklerini incelemek gerekecektir.
İlk yöntem çeviride "transcription- çevriyazı" denen ve yabancı dildeki sözcüğü aynen alıp yalnızca yazımını Türkçeleştirmeyi içeren yöntemdir. Buna örnek olarak hem toplumsal unvan, hem de yer yer Sihir Tanrıçası Mystra'ya gönderme olan "lady" sözcüğünün "Leydi" olarak aktarılmasını, veya fantastik kültürde yarı aslan, yarı insan olan bir yaratık olan "wemic"in, "vemik" olarak, telaffuz edildiği şekliyle aynen aktarımını örnek verebiliriz. (bkz: Magehound-Büyücüavcısı) İkinci yöntem kaynaktaki bir sözcüğü aynen erek metne taşımak olan "ödünç alma- borrowing" yöntemidir. Fantastik eserlerde geçen bir ırkın adı olan "elf" sözcüğünün Türkçe çevirilerde aynen kullanılması bu çeviri yöntemine örnek verilebilir. Bu durumda sözcük yazımı da dahil her açıdan yabancı bir öğe olacaktır (bkz: Floodgate-Selgeçidi). Üçüncü yöntem ise sözcüğü sözcüğüne, sadık çeviri yöntemidir. Bu bir önceki yöntemden farklı olarak dilimize yerleşmiş yabancı sözcüklerin kullanımını içerir. Örnek olarak kağıt olarak kullanılan "parchment"in "parşömen", toplumsal sınıfları ve büyüleri simgelemek için kullanılan "symbol" sözcüğünün "sembol" olarak kullanımı verilebilir (bkz: Floodgate - Selgeçidi). Dördüncü yöntemde "eşleme-equation" olarak adlandırılabilecek işlem yapılmaktadır. Buna örnek olarak İngilizce-Türkçe sözlüğü bakıldığında "silahlı birlik" olarak çevrilmiş/karşılığı verilmiş olan "militia" sözcüğünün "asker" olarak çevrilmesini verebiliriz. "Silahlı birlik" kavramı, "asker" kavramını belirli bir ölçüde karşılamakta, hatta belki de kapsamaktadır. Ancak Unutulmuş Diyarlarda "militia" olarak anılan birlikler Türk kültüründe askerlerin üstlendiği rolü üslenmekte, aynı görevi yapmaktadırlar. Bu nedenle "asker" olarak çevrilmesi okuyucu açısından belirli olguları açıklığa kavuşturacaktır. Kaynak eserde geçen bir kavramın (örn: militia) Türkçe'de ve kültürümüzde eşdeğer başka bir çevirisi olduğu halde (örn: silahlı birlik) kavramsal olarak işaret ettiği şeyi ifade eden bir sözcük (örn: asker) bulunduğu durumlarda bu yöntem kullanılabilir. Bu yöntem tam olarak uyarlama değildir çünkü "asker" kavramı kaynak kültürde erek kültürdekiyle belirli ölçüde örtüşecek şekilde kullanılmaktadır (bkz: Magehound-Büyücüavcısı). Beşinci çeviri yöntemi "paraphrasing- açımlama" olarak adlandırılan yöntemdir ve öğeyi açıklayan bir karşılık bulunmasını içerir. Örneğin, bir dövüş sahnesinde önemli bir galibiyete sebep olan bir silahı tanımlayan "halberd" sözcüğünün Türkçe'de tam olarak bir eşdeğeri bulunmadığı için açıklanarak, "baltalı mızrak" olarak çevrilmesidir (bkz: Elminster: Bir Büyücü Yaratmak). Altıncı yöntemde "lexical decomposition/recomposition- sözcükleri yapılarını ayırıp yeniden türetme" yapılır. Buna örnek olarak ayın parlayışı ile ünlenmiş bir yer ismi olan "Silverymoon" sözcüğünün "silver " ve "moon" öğelerine ayrılarak sonrasında Türkçe'ye tek tek ("silver-sim", "moon-ay") çevrilerek, birleştirilip "Simay" karşılığının türetilmesi örnek gösterilebilir (bkz: Magehound-Büyücüavcısı). Sekizinci yöntemde kaynak eserde yer alan öğe "sadeleştirilir", buna "neutralization" adı da verilir. Bu bağlamda çeviri kaynaktaki öğeden daha çok onun ifade ettiğini içerir, Örneğin, üzerinde uçan bir kuş resmi ile basılan sikkelere atfen "falcon" olarak adlandırılan para birimi metne ilişkin bir takım düşünceler ışığında "para" olarak sadeleştirilmiş, her hangi bir kültürel yankıdan uzaklaştırılmıştır (bkz: Elminster: Bir Büyücü Yaratmak). Dokuzuncu yöntemde sözcüğün kendisini çevirmekten daha çok, onun ifade ettiği şeyi çevirmek söz konusudur. Bu yöntem sözcüğü çıkarmak, arkasında yatan kavramı çevirmek - "delete word express notion" olarak tanımlanabilir, bir tek sözcük bir öbek veya cümleyle çevrilir. Buna örnek olarak "warding" diye geçen, köylülere özgü, korkulan durumlarda belirli hareketler yaparak kendilerini korumaya yönelik davranışlar sergileme kavramının çevirisini verebiliriz. Bu bağlamda bu sözcüğün tek bir sözcükle karşılanması söz konusu değildir. En yakın anlaşılabilir karşılığı Hıristiyan kültüründe tehlike, korku veya benzeri durumlarda yapılan hareket olan "haç çıkarmak" olmakla birlikte, bunu çeviride kullanmak tamamen farklı bir kültüre, kullanıldığı bağlamda yersiz bir gönderme olacaktır. Bu nedenle bu öğeyi çıkartıp "kendilerini koruyacağına inandıkları bir takım hareketler yaptılar" gibi bir ifade kullanılabilir (bkz: Magehound-Büyücüavcısı). Onuncu yöntemde yine sözcükler yapılarına ayrıştırılır ve bu sefer yapılar açıklanarak çevrilir, birebir sadık kalınmaz buna "lexical decomposition-explanation of unit" adı da verilebilir. Bunun sebebi çevrilen sözcüğünün öğelerinin sadık kalarak çevrildiğinde kaynağı açıkça ifade edememesi, ya da yanılgıya yol açmasıdır. Buna örnek olarak "Castle of Sorcery" öbeğinin "Sihirbazlık Kalesi", değil de "Sihir Kalesi" olarak çevrilmesi verilebilir. "Sihirbazlık Kalesi" ifadesi "sihirbazların maharetlerini gösterdikleri yer" gibi anlaşılabilir, ancak söz konusu öbekte kaynak eserde vurgulanan "sihirbazlar" değil kalenin kendisinin "sihridir" (bkz: Elminster: Bir Büyücü Yaratmak). Yukarıda söz edilen yöntemlerin çeviride gelişigüzel kullanılmaması doğru olacaktır. Yöntemlerin hangisinin, ne yoğunlukla, nerede ve ne amaçla kullanılacağını saptamaya yarayacak bir takım kısıtlamalar, çevirmenin kendine sorması gereken bir takım sorular vardır. Bu soruların bazıları kısaca şöyledir: 1) Kavramın/sözcüğün kabul görmüş bir çeviri karşılığı var mıdır?(bu bağlamda o karşılığın ne kadar uygun olduğu da tartışılabilir). 2)Yapılacak olan seçim metnin tümünün söylemine ne kadar uymaktadır? (İngilizce'den ödünç alınmış sözcüğün yanına Arapça'dan ödünç alınmış sözcük ne kadar uygun olacaktır? Türkçe'ye uyarlanmış karşılıkların kullanıldığı bir metinde İngilizce'den ödünç alınmış bir sözcük okuyucu tarafından nasıl değerlendirilecektir?) 3) Söz konusu sözcük, öğe, kavram ne kadar sıklıkla geçmektedir? 4) Metin içinde ne kadar önemlidir? (bazen bir tek yerde geçen bir sözcük hikayeyle çok bağlantılı olabildiği gibi, kimi zaman çokça tekrarlanan bir öğe göreceli olarak önemsiz olabilir) 5) Bulunan karşılık çağrışımsal mıdır? (Her hangi birine sorsanız aklında canlanacak olan aynı şey midir? Yoksa yalnızca çevirmene özgü bir çağrışım mıdır?) 6) Bulunan karşılık ne kadar yaratıcıdır? (okuyucuyu basit, sözcüğü-sözcüğüne çevrilmiş karşılıkların sıkabileceği düşünülmelidir) 7) Bir öğenin belirli bir yöntemle çevrilmesi, aynen bırakılması, uyarlanmasının arkasında bu düşüncelerin hangisi yatmaktadır? 8) Başka bir öğeyle karıştırılabilir mi? Başka bir sözcükle anlamsal olarak örtüşebilir mi? Bu çok yanlış mı olacaktır? Tüm bu söylenenler ışığında çevirmenlere önerilebilecek bir çeviri süreci bulunmaktadır. İlk adımda çevirmen metni bir okuyucu gibi okumalı ve okuduğu eserden zevk alıyorsa ve bir şekilde onunla "kaynaşıyorsa" çevirisini yapmalıdır. Bu eseri çevirip çeviremeyeceğini de düşünmelidir. İkinci adımda bir çevirmen olarak metne yaklaşmalıdır. Fantastik edebiyatı, yazarı, Türkçe'ye çevrilmiş diğer benzer örneklerini ne kadar iyi bildiğini değerlendirmelidir. Eğer çeviriyi yapmaya karar verirse bu aşamada eseri bir daha okuyup, benimseyeceği genel yaklaşımı ortaya koymalı, hangi metinsel özelliklerin geçerli olduğunu saptamalı, teknik zorluklar konusunda notlar alıp, terminoloji ve kavram listesi çıkartarak araştırma yapmalı/yaptırmalıdır. Üçüncü aşamada bunları ekibiyle tartışıp mümkün olduğunca çözümleyerek çeviriye başlamalıdır ki yaptığı çeviri tekrar tekrar editörlük gerektirmesin. Çeviriyi yapmaya başlayacağı dördüncü adımda edebi çeviri ilkelerini benimsemeli, seçimlerine dikkat ederek, kullandığı yöntemlerde tutarlılık sergilemelidir. Beşinci aşamada kendi yaptığı çeviriyi okuyarak gerek dilini, gerekse terminolojisini ve bunlar ışığında seçimlerini gözden geçirmelidir. Bu aşamadan sonra metni editörüne teslim etmeli ve mümkünse ancak belli bir süre sonra yeniden okumalı ve değerlendirmeye çalışmalıdır. Bu aşamada da düzeltme olacaktır. Ancak bunun ideal koşullar altında yapılması gerekenler olduğunu ve ülkemizdeki bazı yayınevleri söz konusu olduğunda kimi zaman mümkün olamayacağını belirtmek gerekecektir. Burada anlatılanların çeviri sürecinin ancak kısa bir özeti, gerek çevirmen olarak, gerekse editör olarak yapılanların ancak bir taslağı olabileceğini vurgulamak gerekir.
Ancak yayınevlerinin bu edebi türün çevirisinin ve düzeltiminin (editörlüğünün) zorluklarını tartması ve bu tür eserlerin özenilmiş çevirilerini basmak için emek harcaması gerekecektir. Aynı şekilde çevirmenlerin yalnızca çeviri eğitimi almış, ya da çeviri yapa yapa yetkinleşmiş kişiler olması yeterli olmayacak, ya fantastik dünyaya ve söyleme hakim, ya da bunu araştırmaya ve öğrenmeye niyetli, ekip çalışması yapabilecek kişiler olması gerekecektir. En büyük sorumluluk da okuyuculara düşmektedir. Ülkemizde hızla yaygınlaşan bu edebi türün çevirilerinin gelecekte basılmaya devam etmesi ve daha nitelikli çevirilerin yapılabilmesi için okuyucuların çevirilerin kalitesine gerektiği yerde tepki vererek, düşüncelerini ortaya koymaları daha özenli çeviriler yapılmasını sağlayacaktır.
Internet Adresleri: *Hacettepe Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümleri Yarı zamanlı Öğretim Görevlisi, çevirmen (Bu yazı www.lostlibrary.org web sayfasından, yayıncısının izni alınarak yayınlanmıştır) |
< Prev | Next > |
---|